Kırsal bir kasabada yaşayan küçük bir panwalla (bir tür Hint sokak yiyeceği satıcısı), dükkanının karşısında yaşayan genç bir okul kızına aşık olur. Kendisini ilk kez gerçek aşkın ne demek olduğunu anlamaya çalışan bu sıradan adam, romantizmin anlamını keşfetmeye başlar. Ancak sevdiği kızı hiç bir zaman görmediği, hatta elle bile dokunmadığı bu aşk hikayesinin karmaşası, her gün onun hayatını daha fazla karıştırır. Aşık olduğu kızın diğer erkekler tarafından da ilgi gördüğünü fark ettiğinde, önceden hiç tanımadığı kıskançlık duygusuyla yüzleşir. Hayatındaki bu yeni deneyimler, ona neyin doğru neyin yanlış olduğunu öğretmeye çalışırken, aynı zamanda kendi içindeki duygusal çıkmazları da ortaya çıkarır. Kendi dünyasında bu kadar basit bir insanın, bu karmaşık duyguları nasıl idare edeceğini merak ederiz. Her ne kadar sevdiği kişiyle bir kez olsun karşılaşmamış olsa da, onun eylemlerini ve duygularını anlamakta ve bu durumla başa çıkmakta oldukça zorlanır. Oldukça naif bir kişi olan panwalla, aşkın ve hayatın tüm acı gerçekleriyle yüzleşmek zorunda kalır. Kıskançlık, ihanet ve diğer derin duygusal dalgalar, onun hayatındaki sakin ve sessiz nehrin üzerine atılan taşlar gibi dalgalanmaya başlar. Kendini hem aşkın acı tatlı döngüsünde bulan hem de bir o kadar da hayatta kalma mücadelesi veren bu adamın hikayesi, izleyici üzerinde derin bir etki bırakır. Bu küçük kasabanın sıradan bir panwalla’sının karmaşık aşk öyküsü, izleyiciye yaşamın ve aşkın ne kadar karmaşık ve karma karışık olabileceğini gösterir.
Yorum Ekle